Emekli öğretmen

Efendim merhaba. Ben kanalınızı uzun zamandır takip ediyorum. Bu şekilde içerikler paylaştığınız için çok teşekkür ederim. Bilgilenmek isteyenler için harika bir kanal. Öncelikle kendimi tanıtarak başlıyorum, ismim Ekrem.

Ben 61 yaşındayım. Emekli öğretmenim. Her insanın başına gelebilen bu olaylar benim de başıma geldi. Aslında ben bu cin peri olaylarına inanan biri değildim. Ta ki yaşayana kadar. Biri bana anlatsa emin olun güler geçerdim ama yaşamak bambaşkaymış. Türkiye’nin çoğu yerinde görev yaptım. Ömrümü eğitime harcadım. Köylerde kasabalarda zor şartlarda zor zamanlarda mesleğimi icra ettim. Zor zamanlar diyorum çünkü şimdi

her şey çok kolay. Bizler kitabın defterin kalemin zor bulunduğu teknolojininse hiç bulunmadığı zamanlarda öğretmenlik yaptık. Dolayısıyla Anadolu’nun köylerini gezerken şahit olduğumuz ortak nokta yokluktu. Bir sınıf öğretmeninin özellikle de köyde görev yapan bir öğretmenin her konuda bilgisi olması gerekir. Çünkü oraya

tahsil görüp giden sadece sizsinizdir ve her şeyi bilmenizi yapmanızı beklerler. İneği hastalanan size gelir, diktiği tohum filizlenmeyen size gelir, çocuğu hastalanan size gelir. Sizi her derdin devası olarak görürler. Bu yüzden ben de görev yaptıkça kendimi pek çok konuda yetiştirdim. Biz sadece okulda eğitim veren ve küçük çocuklara okuma yazma öğreten kimseler değildik. Biz her yaştan insanın her konuda sorduğu soruya cevap veren çare olan insanlardık. Takdir edersiniz ki bu kadar yer gezince çokça anı biriktirmiş oldum. Yaşadıklarım anlatsam roman olur dedirtecek cinsten. Ömrüm yeterse bunu da çok arzuluyorum. Sizleri de daha fazla sıkmadan asıl hikâyeme başlamak istiyorum.

Görev yaptığım 3. köydü. Köyün ismini verip vermemeyi çok düşündüm. Gizlersem daha uygun olacağına karar verdim. Umarım bana darılmazsınız. Köye gittiğimde neyle karşılaşacağımı az çok biliyordum fakat bu kadarını tahmin edemezdim. Yokluk her yerde şahit olduğumuz şeydi. Lüks bir lojman beklemiyordum ama bu kadar yıkık dökük bir lojman hiç beklemiyordum. Tamiratı için köylülerden yardım edenler oldu. El birliği ile yaşanabilir bir yer haline getirdik. Anadolu insanı fakirdir ama gönlü zengindir. İki yumurtası varsa hiç düşünmez ötekini size getirir. Bana da böyle yaptılar. Sütü olan süt getirdi yoğurdu olan yoğurt. Allah hepsinden razı olsun. Yalnız bu köy diğer gittiğim yerlere pek benzemiyordu. İnsanları farklıydı. Cehalet yaygındı ama bu köy hastalık derecesinde paranoya olmuştu. O zamanlar öyle düşündüm. Okula yakın bir bina vardı. İki katlı daha önceden okul binası orasıymış fakat bakımsızlıktan yıkılmış. Onarılacak hali kalmamış yeni bir okul yaptırılmış. Buraya kadar normal ama köydeki söylentiler… Okulda cin var, okulun oradan gece geçmeyin, okulun oradan geçerseniz şu duaları okuyun gibi bir sürü laf dönüyordu. Beni de bu konuda uyarmayı ihmal etmediler. E tabi bir eğitimci olarak Allah aşkına inanmayın böyle şeylere. Çocukları da böyle diyerek korkutmayın demiştim. İnanmadığımı görünce pek bir şaşırdılar. Kaldığım yer eski okulla yeni okulun ortasında kalıyordu. İster istemez bir yerlere giderken hep önünden geçmek zorundaydım. Akşamları köylü davet ederdi. Saygıda hürmette kusur yoktu. Ben de köylünün aksine okul yolunu güzergâh olarak kullanırdım. Tabi elektrik de yok. Gaz lambası var, mum var.

Bir akşam elimde kitabım pencere kenarında oturuyorum. Perdeler açık. Ay ışığından olabildiğince yararlanmaya çalışıyorum. Bir ayak sesi geldi ardından da kapıya vuruldu. Kapıyı açtığımda öğrencilerimden birinin geldiğini gördüm. Adını hatırlayamıyorum. O kadar uzun zaman oldu ki. Bir de isim hafızam pek iyi değildir. Bu delikanlı korkmuş bir vaziyetteydi. Hayırdır oğlum dedim. Babam sizi çağırıyor hemen gelmeniz lazım dedi. Hem ayakkabılarımı giyiyordum hem de kötü bir şey yoktur inşallah diye olayı öğrenmeye çalışıyordum. Abim çok hasta diyebildi. Yolu uzatıp okulun etrafından dolanarak gittik. İçimden de olacak şey değil. Abisi çok hasta belki boşa vakit kaybediyoruz ama yine de okulun önünden geçemiyoruz diyorum. Çok geçmeden eve vardık. Hasta dediği abisi yatıyor. Annesi başında ağlıyor. Geçmiş olsun dedim girdim içeri. Gel hoca gel. Vallahi şaşırdık ne yapacağımızı dedi. Doktor çağıralım haber gönderelim merkeze dedim. Yok, hoca bu

doktorluk değil dedi. Çocuk ateşler içinde yanıyor. Doktorluk değilse ne o zaman? Ya da doktorluk bile değilse öğretmenlik mi? Doktoru bile aşan bir durumda benim ne yapmamı bekliyorlar? Sonunda anlattı. Çocuğa cinler musallat olmuş. Dinliyorum ama çok da kızıyorum adama. Ne cini inat etmeyin de bir doktor görsün. Ateşi var bu çocuğun dedim. Çocuk sayıklamaya başladı. Geldiler, buradalar beni götürecekler diye sayıklıyor. Havale geçiriyor olabilir dedim. Üzerini çıkardık. Annesi soğuk suyla sildi vücudunu. Biraz sonra ateşi düşmüştü. Gözlerini açabildi. Beni kurtarın onlar beni öldürecek yoksa dedi. Daha önce karşılaşmadığım bir durumdu. Aileyi de doktor için ikna edemedim. Daha önce doktora gitmişler ama çare olmamış. Çocuk zaman zaman böyle kendinden geçiyormuş. O gün çocuk kendine geldiğinde ben de eve döndüm. Aklım orda kaldı ama. Ne cehalet diyorum. Adamın çocuğu ölecek doktor istemiyor. Havaleye cin musallatı diyor. Hasta çocuk okula gelmeyince kardeşine sordum durumu. Şehirden hoca gelecek bugün, o bakacak dedi. Ben de okul biter bitmez çaldım kapılarını. Çocuğu merak ettim nasıl oldu dedim. Onlar da bugün hoca geleceğini doğruladı. Sen de kal gözünle görürsen belki inanırsın dedi adam. Hocayı beklemeye başladık. Hoca geldiğinde önce hepimizi dışarı çıkardı. Kapının önünde bekledik. Sonra girdik içeri. Çocuğun gözünden yaşlar süzülüyordu. Hoca dua ediyordu. Biz de kenarda izliyorduk. Çocuk debelenmeye başladı. Hoca kollarından tuttu. Ama çocuğu durduramıyordu. Bizden yardım istedi. Ayaklarından tuttum. O kadar kuvvetliydi ki. Bir çocuğa gücümüz yetmiyordu. Çok zorlandık. Tüm gücümü kullansam da tutamadık. Ayağa kalkıp hocanın boğazına yapıştı. Adamı öldürecek. Babası annesi ben çocuğu çekmeyi başardık. Sonra da bir iple ellerini ayaklarını bağladık. Buna müsaade etmezdim ama çocuk bilincini yitiriyordu ve birimizi öldürebilirdi. Bağlamak zorunda kaldık. O kriz anı gelince annesini babasını bile tanımıyordu. Bakışları değişiyordu. Durum çok ciddiydi. Hoca duaya devam etti. Çocuk bu sefer hırıltılı sesler çıkarmaya başladı. Sesi gittikçe kalınlaştı. Defol diyordu hocaya. Ama bu çocuğun sesi değildi. Bir anda bu kadar kalın bir sese dönmesi bana bildiklerimi sorgulattı. Duanın ardından çocuk rahatlamış ve uykuya dalmıştı. Hoca ise çocuğa 2 tane cinin musallat olduğunu ikisinin de dişi olduğunu söyledi. Çocuğu bugün çok yormayalım. Bugün dinlensin yarın cinleri lisana getireceğim çocuğu bırakmalarını söyleyeceğim dedi. Anlaşılan orda kalacaktı o gece. Ama zaten iki oda bir evdi. Bu yüzden hocayı ben davet ettim. Ben lojmandayım tek kalıyorum. Gelin benimle kalın, yarın beraber geliriz dedim. Hocayı da aldım lojmana gittim. Giderken eski okulu gördü. Dua ede ede geçti oradan. Köyün içini mesken tutmuşlar aman dikkatli olun, şu çocuğu bir kurtaralım, köyü de tamamen temizlemek lazım bunlardan dedi. Ben dinledim sadece. Fikir yürütebileceğim bir konu değildi. Eve geldik. Hocaya bir yatak serdim. Aynı odada kalacaktık. Bu sebeple de biraz sohbet etme fırsatı bulduk. Çocuğun gerçekten hasta olma ihtimali yok mu şimdi dedim. Sen de gördün ne kadar güçlenmişti onu zor durdurduk. Okudukça nasıl çıldırdı, sesi nasıl değişti. Bunlar hastalıktan mı şimdi dedi. Haklıydı ama kabullenmek zordu. Sabah erkenden kalkıp gittik. Çocuk uyanmıştı. Önce bir kahvaltı yaptık sonra okumalar devam etti. Cini çağıracaktı ama bunun için akşamı beklemek gerekir dedi. Akşama kadar ara ara okudu. Hava kararınca da asıl seans başladı.

Gaz lambasını yaktılar. Hoca cinlere seslendi. Bu davetle beraber gaz lambası söndü. Kadın tekrar yakmak istedi. Duvardan gaz lambasını alacakken hoca durdurdu. Bırak bacım yakma ışıktan rahatsız oldular dedi. Musallat olan cinler gelmişti anladığım kadarıyla. Biraz sonra lambayı yakabilirsiniz dedi. Lambayı yakıp yerine koyunca odanın duvarındaki gölgeleri gördüm. Birbiri ardınca hızlı hızlı geçen iki gölge. Sanki iki kişi evin içinde dönüp duruyor gibi. Ben artık inanıyordum. En ufak bir şüphem kalmamıştı. Hoca cinleri konuşturmaya çalışıyordu bu sayede dertlerinin ne olduğunu çocuktan ne istediklerini anlayacaktı. Merakla izliyordum. Çok da korkmuştum. Sonra çocuk konuştu ama aslında konuşan o değildi. Ses yine aynı kalınlıktaydı. Demek ki kadınların sesinin ince olması durumu sadece insanlara özgü. Cinlerde dişi erkek fark etmeden ses kalın çıkıyordu. Öyle tahmin ediyorum. Bana sorsanız çıkan ses erkek sesiydi çünkü. Çocuk yattığı yerden doğruldu. Çok hızlı konuşuyordu. Arada bazı Türkçe kelimeler duyuyordum ama genel olarak Arapçaydı. Hoca da Arapça cevap veriyordu. Çocuk Arapça bilmiyormuş aslında. Bu da başka bir kanıttı. Ama artık kanıta hacet de yoktu ben inanıyordum. Hocanın sesi gittikçe hiddetlendi. Konuşuyordu ama bir sonuca ulaşamamıştı. Bunu oflayışından anladım.

Sıkıntıya girmişti hoca. İkna olmuyorlar yakmaktan başka çarem kalmadı dedi. Dışarıyı hazırlayın dedi. Bahçeye çıktık. Dolunay vardı şansımıza çok karanlık değildi. Bir çember çizdi bahçeye. Büyük bir çemberdi. Ortaya bir sandalye koydu o sandalyenin üstüne de çocuğu oturttu. Elini ayağını bağladık yine. Bir kutu mum yaktık. Sandalyenin etrafına koyduk onları da. Annesi dayanamıyordu. Sürekli ağlıyordu. Kimse çocuğunu öyle görmek istemez. Bir anda çocuk küfürler etmeye başladı. Hepimize küfürler ediyordu en çok da hocaya kızıyordu. Ölüm tehditleri savuruyordu bize. Hoca sesli sesli dua ediyordu. O dua ettikçe de çocuk çıldırıyordu. Çocuğun sesi normale döndü. Bu sefer ağlayarak anne kurtar beni anne yanıyorum demeye başladı. Annesi koştu hemen hoca tuttu onu. Bacım dur o senin oğlun değil dedi. Çocuk ağlıyordu hala. Baba anne ne olur kurtarın canım çok yanıyor ne olur evimize girelim diyordu. Ben bile kurtarmak istedim bir an. Ama hoca hepimizden tecrübeliydi. Belli ki o cin kaçabilmek için yapıyordu bunu. Annesi bir köşeye çöktü kaldı. Ne derse desin asla inanmayın. O sizin oğlunuz değil dedi tekrar. Hepimizi

uyardıktan sonra okumaya devam etti. Öyle bir çığlık atıyordu çocuk. Tüm köylü sesi duyup gelecek sandım ama kimse gelmedi. Çocuk bazen ağlıyor kurtarın beni diye yalvarıyor bazen de o kalın sesli hale dönüşüp bizi tehdit ediyordu. Artık yakacağız dedi hoca besmele çektiği anda sandalyenin etrafındaki mumların hepsi devrildi. Çocuğun ayağında bağlı olan ipi tutuşturdu. İp alev aldığı anda hoca bağırdı. Söndürün çocuğu öldürecekler dedi. Üstümdeki ceketi çıkardım koşup atladım ama söndüremedim. Dışarda leğende duran su varmış baba onu döktü de Allah’a şükür çocuğa bir şey olmadan söndürdük. Çocuğu iplerden kurtarıp içeri soktuk. Hiçbir şey anlayamadık tabi. O mumlar nasıl devrildi çocuğu mu öldürmek istediler. Hoca aslında o 2 cini o çembere hapsetmiş. Yakacakmış ama bu eski okulun oradaki cinler gelmiş. Ve o iki cini kurtarmak için çocuğu yakmaya çalışmış. Az kalsın çocuk önümüzde diri diri yanacaktı. Açıklanır izah edilir bir tarafı bile olmazdı durumun. Diğer

cinler duruma karışınca hoca ne yapacağını bilemedi. Ben yarın merkeze gideceğim. Bir büyük hocamız var. Onu alıp geleceğim dedi. O gece de hoca benimle kaldı. Sabahtan da şehre gitti. Akşamına da geri geldi. Yanında nerden baksanız 80 yaşlarında biri vardı. Çok yaşlı biriydi. Bu akşam bu işi bitirmek lazım, cinler iyice kinlendi dediler. Önceki akşam ne yaptıysak aynılarını yaptık. Bana göre aynıydı en azından. Ama hocalara göre farklıydı. Bu sefer çemberin içindeki cinler çıkamayacağı gibi başka cinler de giremeyecekmiş. Çocuk karşımızda yorgun bitkin sandalyeye bağlanmış bir şekilde duruyordu. İçim acıyordu doğrusu. Bu sefer işin çoğunu yaşlı olan

hoca yaptı. Duaları o okudu. Son olarak yakma işine geçince mumu çocuğa iyice yaklaştırdı. İki parmağıyla ağzını açtı çocuk kusmaya başladı. Ağzından simsiyah bir duman çıktı. Soba yakınca bacadan nasıl siyah duman çıkıyorsa aynı öyleydi. Çocuğu kucağına alıp eve getirdi. Dışarıyı topladık eski haline getirdik. Hocaların yüzü gülüyordu. Geçmiş olsun Allah bir daha yaşatmasın dediler. Yalnız burada okulu sahiplenen cinler köylüye rahat vermez. Herkesin başına gelebilir. Bunun için ayrıca başka bir zaman bu işle ilgilenmek gerekir. Okulun oradan mümkünse geçmesin kimse dediler. Ama ben orda oturuyordum. Kaldığım yer oraydı. Mecbur geçecektim. Ya da yolu uzatarak dolanacaktım. Bu seanstan sonra çocuk iyileşti. Bir daha ateşi çıkmadı. Nöbet geçirmedi. Okula da devam edebildi. Bu arada çocuğun kardeşi bu olaylar olurken evde değildi. Onu babaannesine bırakmışlardı. Belki merak eden olur o detayı. Sonra o köyde ben de paranomal olaylar yaşadım. Okuldaki, musallatı çözmek için yine geldiler. O yaşadıklarımı da başka zaman anlatırım. Şimdilik bunları anlatıyorum. Eğer merak ederseniz seve seve paylaşırım. Şimdilik teşekkür ediyorum. Sağlıcakla kalın.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*