
Hikâye saati öncelikle selamlar. Benim de bir hikâyem var. Bu hikâyeyi kime anlatsam bana deli muamelesi yaptı. Ama aklım gayet yerinde.
Ben 28 yaşındayım. Bu olay geçen sene oldu. Maddi yönden bir sıkıntım yok. Rahatım o konuda. Bir ev tutmuştum kendime. Şehir hayatından bıkarsam arada gider kafa dinlerim diye. Bir tatil köyündeydi ev nerede olduğunu söylemek istemiyorum. Evi tuttum 1 ay sonra kalmaya gittim. Yanıma kitaplarımı eşyalarımı aldım. Bir de köpeğim var golden cinsi. Onu da aldım. Zaten köpeğimden hiç ayrı kalamazdım. Eve gittim. Genişçe bir bahçesi vardı. Ve bahçede de oturacak yeri vardı. Çok güzel bakım yapılmış eve. Çeşit çeşit çiçekler dikilmiş. Gerçekten cennet gibi bir yerdi. İnsana huzur veriyordu. İlk gün gittim. Her şey çok güzeldi. Ben yalnızlığı sevdiğim için buraya âşık olmuştum resmen. Köpeğim Max de çok mutluydu. Bahçede bir o yana bir bu yana koşturuyordu. Kendime bir şeyler hazırladım yemeğimi yedim. Bahçede oturuyordum hava kararmıştı. Ama bahçenin de aydınlatması vardı. O şekilde oturuyordum. Köpeğim Max de yorulmuş olacak ki o da dizimin dibine uzanmıştı. Ben o sırada telefonumla oynuyordum. Bir şeyler izliyordum. Bu arada çevreyi biraz tarif edeyim. Daha iyi anlaşılsın. Yalnızlığı sevdiğim için en üst
noktadaki evi tutmuştum. En yakın evle arasında hemen hemen 500 metre vardı. Ses falan yoktu. Her şey yolundaydı. O anda köpeğim Max arka tarafa doğru bakarak havlamaya başladı. Max normalde çok arkadaş canlısı bir köpek. Kolay kolay bir insana havlamaz hırlamaz. Onun tek derdi oyun oynamaktır. Hani derler ya golden için hırsıza terlik getiren köpek diye. Aynen öyleydi Max. Neye havladığına şaşırdım. Arkaya döndüm baktım. Hiçbir şey göremedim. Ama Max boşluğa doğru havlamaya devam ediyordu. Ne oldu oğlum Max kimi gördün oğlum dedim. Ayağa kalktım baktım gerçekten hiç kimse yok. Belki kedi falandır ona havlamıştır diye düşündüm ve tekrar oturdum. Max de oturdu. Biraz hava serin olunca içeri girmek için kalktım. Max ile beraber girdik. Camın önüne oturdum. Bir kitap seçtim ve okumaya başladım. Bu arada Max de tam yanıma oturdu o da camdan dışarıyı izliyordu. Bir iki sayfa okudum Max cama doğru havlamaya başladı. Yani hiç yapmayacağı hareketleri yapıyordu. Anlam veremiyordum. Bıraktım kitabı ben de baktım camdan ama kimseyi göremedim. Bu arada Max kapıya gitti ve kapıyı tırmalamaya başladı. Kapıyı açmamı ve dışarı çıkmayı istiyor bu arada da havlamaya devam ediyor. Bu neyin nesi böyle Allah’ım dedim. Neyse açtım kapıyı. Belki tuvalet ihtiyacı vardır diye direk bahçeye koştu zaten. Bu sefer de acı çeker gibi sesler çıkartmaya başladı. Boşluğa doğru bakıyor yani ben orayı bir boşluk olarak görüyorum. Bir anda koşmaya başladı. Ben de peşinden koştum. Max gel buraya diye bağırıyorum.
Ama karanlıkta aniden kayboldu. Evin arka taraflarına bakıyorum ama hiçbir yerde yok. Sesi de kesildi. Korkmaya başladım. Max benim ailem gibi. Ellerim titriyordu şoktaydım. Üç dört tur attım bahçede başka bir yere gidemezdi çünkü. Bahçenin kapısı kapalı çıkamaz. Duvarlar da yüksek atlayamaz. Nereye gitti bu hayvan diye dolanıyorum etrafta. Son anda sesi geldi. Yine acı çeker gibi. Hemen ses doğru koştum. Bir baktım. Boynunda falan kan var. Biriyle boğuşmuş ama buna ilk kez şahit oluyorum. Bu saldırgan bir köpek değil kimle boğuşmuş acaba diye. Kucağıma aldım biraz oralara baktım ama başka bir canlı göremedim. Eğer kedi falansa boğuştuğu onu da veterinere götürecektim ama başka hiçbir canlı yoktu. Maxi kucağımda eve getirdim. Baktım yarasına. Çok derin bir yaraydı. Yani bir şey sanki pençe atmış veya ayı gibi bir şey dişlerini geçirmiş. Kediyle olacak iş değildi bu. Hemen atladım arabaya. Merkezde bir veteriner buldum. Pansuman falan yapıldı. Durumu veterinere de sordum. Nedir bu izler diye. Neye benziyor dedim. Bu kedi olamaz öncelikle dedi. Daha büyük daha güçlü bir hayvan saldırısına benziyor dedi. Ama hiçbir hayvan göremediğimi söyledim veteriner de şaşırdı. Neyse iğne falan yapıldı. Pansumanı da bitti. Tekrar eve geldik. Sonra da uyuduk.
Sabah oldu Max biraz daha iyiydi. Eski neşesi gelmişti. Ama boynuna dokundurmuyordu acı çektiği için. Biraz oynadık onunla yemek yedim. Sonra da yürüyüşe çıktık. Hava da çok sıcaktı ama Max için çıkmıştım. Biraz yürüdük. Etrafa baktık. Sonra tekrar döndük. Akşam olmadan bir markete gideyim dedim. Yorulduğum için arabayla gidip geldim. Ben geldiğimde hava da kararmak üzereydi zaten. Yine oldu akşam. Geçtim bahçeye kendime bir kahve yaptım. Kitabımı aldım bahçenin ışıklarını da yaktım. Ve kitap okumaya başladım. Aradan 1-2 saat geçmiştir. Ben kitabı yarılamıştım. Çok sürükleyiciydi. Ortamdan soyutlanmışım bir anda. Max’in havlamasıyla kendime geldim. Bu sefer hiçbir saldırıya uğramasını istemediğim için hemen eve soktum. Kapıyı kapattım. Yine aynı şeyleri yaşamak istemedim. Max öyle bir tırmalıyordu ki kapıyı ama açmadım. Kucağıma aldım sevdim sakinleştirmeye çalıştım. Bir süre sonra sakinleşti. O sakinleşince ben de tekrar kitaba devam
ettim. Bu sefer de dışardan bir ses geldi. Köpek sesiydi. Eminim. Çok net duydum. Sanki camın altında havlıyor gibi. Demek dün de bu köpekti seni yaralayan dedim kendi kendime. Max yine kalktı çıkmaya çalışıyor. Ben şu köpeğe bir bakayım dedim. Maxi bırakıp kendim çıktım bahçeye. Işıkları da açtım net görebilmek için. Sesin geldiği tarafa doğru yürüdüm ama bir türlü köpeği göremedim. Çok yaklaşmıştım sesten bunu anlıyordum. Tam karşımda görmem gereken yere hala görememiştim. Bu esnada Max’in içerden havlama sesi geldi. Camdan gördüm Max’i. Tam benim karşıma bakarak havlıyor. Bu sefer korkmaya başladım. Besmele çektim. Hiç hayra alamet değildi bu. Otların arasında bir çift göz gördüm. Sanki pusuya yatmış bir hayvan gibi gözleri yere yakındı ve çok sert bakıyordu. Kıpkırmızı gözler. Hayatımda böyle bir şey görmedim. İki tane kırmızı flaş tutuyor biri sanki. Öyle göz alıyor. Hafif yaklaşmayı denedim. Hırlama sesi geldi. Baktım gerçekten saldırgan bir hayvana benziyor. Sonra geri geri birkaç adım attım. O esnada hayatımda hiç unutamadığım şeyi gördüm. O yatan şey ayağa kalktı. Işıkları yaktığım için net olarak gördüm hayal falan değil benzetme de değil. Eminim. Gördüğüm şey şöyleydi. Bir köpek düşünün. Ama iki ayak üstünde duruyor. Hemen hemen benim boyuma yakın. Gözleri kıpkırmızı ve hırlıyor. Hayatımda böyle bir şey görmedim. Böyle bir hayvan olamaz. O anda donup kaldığım için kaçamadım da sadece dua okumaya başladım. Felak Nas okuduktan sonra o şey küçülmeye başladı en sonunda da sadece
gözleri kaldı bedenini göremedim. Sonra da yok oldu. Bayılmak üzereydim korkudan. Hemen eve girdim. Dualar okuyorum sürekli. Bir bardak su içtim. O gördüğüm görüntü gözümün önünden gitmiyordu. Yarın olsun buradan hemen gideyim bir daha da gelmeyim dedim. Ev parası falan umurumda değildi. Bir daha buraya gelmeyecektim. O gün çok zor sabah oldu. İnanın sanki dünyada sadece benim için zaman yavaşladı. Biraz oturdum. Kendime gelmeye çalıştım. Max sakindi. Artık gitmişti o varlık çünkü. Onu hissettiğinde bu kadar hırçınlaşıyordu. Annemi aradım anneme de anlattım durumu. O da hiç vakit kaybetmeden sabah çık yola dedi. Onun cin olabileceğini söyledi. Hep duyardım ama ilk kez görmüştüm. Ve kimsenin de görmesini istemem. Aklınızı oynatabilirsiniz çünkü. Neyse telefonu kapattım. Televizyon açayım dedim. Çünkü kafamı başka yere takmam gerekiyordu. Yoksa sürekli o anı düşünüyordum. Televizyonda saçma da olsa bir şey açtım. Odanın kapısı kapalı. Ne Max’i çıkarıyorum ne kendim çıkıyorum. Max de dizime yattı. Bir yandan onun başını okşuyorum. Bir yandan da televizyona bakıyorum. Biraz böyle okşadım başını.
Bir yanıt bırakın