sahaf

İyi günler Pınar hanım. Ben de başımdan geçen bir olayı anlatmak istiyorum. Benim hikâyemde ben onlara bulaşmadım onlar bana bulaştı. Nasıl olduğunu anlatayım. Benim babam eski

 

sahaflardan. Yıllardır aynı yerde bulunan bir dükkânı var. Ben de yazları babama yardım ediyorum. Hatta yazın çoğunlukla ben bakıyorum diyebilirim. Babamın yaşı 56’ydı o zaman ve gözlerinde problem vardı. Çok iyi göremiyordu. Mesela yazıları hiç okuyamıyordu. Babamın dükkânda olduğu bir gün bir kız gelmiş. Babamın dediğine göre simsiyah giyimli bir kızmış belki de tam göremedi siyan sandı bilmiyorum ama öyle diyor. Kız çantasından kalınca bir kitap çıkarmış. Bunu kaça alırsınız demiş. Babam da o ara pek görmediği için oğlum öğleden sonra gelecek. Öğleden sonra gelin isterseniz alabilir miyiz alabilirsek ne kadar verebiliriz konuşuruz

demiş. Kız da yok amca ben gelemem öğleden sonra. Benim bu kitabı satmam lazım. Sen bak demiş. Babam yine öğleden sonra gelmesi gerektiğini söyleyince kız ısrar etmiş. Paraya çok ihtiyacım var bu çok değerli bir kitap eğer paraya ihtiyacım olmasaydı asla satmazdım demiş. Babam da çok yufka yüreklidir. Kız paraya ihtiyacım var deyince dayanamamış. Kitabı almış kıza da bir miktar para vermiş. Ben öğleden sonra gittiğimde babam kitabı verdi. Şu kitaba bak bakalım ne kitabı bu deyip anlattı olanı. Kitabın ismi aklımda inanın yok yabancı bir isimdi çünkü. İçeriğine baktım. Bir kısmı Türkçe bir kısmı da başka bir dildi. Onun da ne dili olduğunu anlayamadım. Tam okumadım evirdim çevirdim. Yabancı bir kitap baba. Roman herhalde dedim. İyi koy bakalım rafa. Satılır belki dedi.

Aradan 2 gün geçti. Ben dükkândaydım bu sefer. Bir kız geldi. Rafları gezdi baktı. O kitabı çıkardı direk. Kızın gözleri büyüdü. Bu kitabı almak istiyorum ama yanımda o kadar para yok. Beni beklerseniz parayı alır hemen gelirim. Lütfen hiç kimseye vermeyin dedi. Ben de kitabı ona ayırdım kendi oturduğum masaya koydum. Karışmasın diye. Neyse aradan bir yarım saat geçti. Başka biri geldi. Kitaplara bakarken masada duran kitabı gördü. Bu kitabı almak istiyorum dedi. Maalesef onu biri için ayırdım. Sahibi var artık dedim. Ben daha fazla para veririm bana verin dedi. O kadar yıldır bu işi yapıyorduk hiç böylesine rastlamamıştım. İlk kez birisi bir kitap için daha fazla ücret vermeyi teklif ediyordu. Ama reddettim. Bana numarasını bıraktı eğer o kişi almazsa benim numaram bu, beni arayın dedi. Ben iyice şaşırdım tabi. O gittikten sonra kitabı bir kez daha inceledim. Bu sefer daha dikkatli ve okuyarak. Kitapta büyü tarifleri vardı. Âşık etme büyüleri, soğutma

 

büyüleri, düşmanı kahretme büyüleri daha neler neler. O anda dükkâna 4 kişi girdi kitabı hemen masanın çekmecesine atıp sakladım. Biri çarşaflıydı kızın ama çarşaf gibi de değil de rahibeler gibiydi. Yanında da 3 adam vardı. Ben buraya daha önce gelmiştim bir kitap satmıştım size onu geri istiyorum dedi. Hangi kitaptı dedim o kitabın adını söyledi. Satıldı o maalesef dedim. Yaa, geri alma şansınız olmaz mı dedi. Yok, bugün satıldı o. Elimde değil artık dedim. Adamlar çok sinirli gözüküyordu. Birbirlerine kaş göz yapıyorlardı. Çıktılar sonra. Benim tahminim o kız kitabı getiren kız. Yanındakilerde kitabı neden sattın diye ona kızanlar. Ama niye kız kitabı sattı onu anlamadım. Elinden çıkarıp kurtulmak mı istedi acaba? Paraya ihtiyacı olsa o kadar, başka kitaplarını satar. Ne biliyim garip geldi. Neyse bu kitabı satmaktan vazgeçtim ben. Diğer söz verdiğim kız da geldi almaya. Kusura bakmayın kitabı satan kişi vazgeçti az önce geldi aldı dedim. Çok üzüldü kız. Ben bu kitabı akşam eve götürdüm ve okumaya başladım. Türkçe olan kısmı okuyorum tabi. Aklımda şunlar kaldı. Bağlama büyüsü için 30 sayfa falan yer ayrılmış. Çünkü bir sürü büyü çeşidi vardı. Okunacak dualar alınacak malzemeler yapılacak ritüeller her şey eksiksiz yazıyordu. Diğer sayfalarda kendini sevdirme için başkasının gözüne girmek için büyüler vardı. Son kısımda da cin daveti yazıyordu. Benim en çok ilgimi çeken burası oldu. Kitabı kim yazdıysa artık belli ki cinleri olan biri. Oraya cin isimleri yazmış. Şu kabileyi çağırmak için şunu yapın bu kabileyi çağırmak için şunu yapın. Ve kabilelerin nasıl cinler olduğunu anlatmış. Onlar hakkında çok detaylı bilgiler vardı. Cin çağırma aklımda nasıl çağıracağımı biliyorum ama burada anlatmayacağım. Çünkü birilerinin yapmasına ve hayatının kararmasına neden olmak istemem. Nereden biliyorsun hayat kararttığını diyecek olursanız kendimden biliyorum. Şimdi onu da anlatayım.

Ben bunları okuyunca çok heyecanlandım. Çok samimi bir arkadaşım var. Gerçek ismini vermeyim şimdi. Adına Kamil diyelim. Görseniz tam bir Kamil zaten. Aynı binada oturuyoruz. Kitabı aldım ona gittim. O 26 yaşındaydı o zaman. Ben 25. Akrandık. Ailesiyle yaşıyordu ama babası işe gece gidiyordu annesi de erkenden uyurdu. Rahat olacağımıza emindim orda. Bizim evde rahat olamazdık. Babamın bir huyu var. Bir arkadaşım gelince çat pat içeri girer. Oraya gittim heyecanlıyım yerimde duramıyorum. Ne oldu sana sen de bir haller var âşık mı oldun dedi. Odasına geçtik kitabı verdim eline. Bak bende ne var dedim. Aldı eline baktı sağına soluna bu ne şimdi dedi. İçini açınca şok oldu. Heyecanlandığım kadar varmış dimi dedim. Valla varmış hazine bulmuşsun dedi. O zaten bu cin işlerine falan çok meraklı. İzlemediği korku filmi kalmamış öyle bir manyak. Çağıralım mı dedim çağıralım dedi. Ama önce bir okuyalım dedik. Cinler hakkında verdikleri bilgileri okuduk. Kimisi insanların ayaklarında dizlerinde yaşıyormuş öyle olursa o insan felç kalıyormuş, kimisi insanların gözüne perde çekiyormuş. Öteki âlemi göremediğimiz gibi o perde çekilince bu âlemi de göremiyormuşuz. Yani kitapta yazana göre pek çok hastalığın sebebi cinlermiş. Bütün hastalıklar değil ama bazılarını sebebi cinmiş. Bazı kabileler insanları severken ve onlarla iç içe aynı evde yaşarken bazıları insanları hiç sevmez ve o yüzden insanların çok olmadığı hatta hiç olmadığı yerlerde yaşarmış. Cinler kendileri bir enerji olduğu için bütün enerjileri de fark ediyormuş. İnsan abdest aldığında enerjisi farklı almadığında farklı oluyormuş mesela. O yüzden cinler cünüp insanları anlayıp karabasan şeklinde gelerek rahatsız ediyormuş. Yani abdestsiz insanlardan rahatsız olan cinler varmış. Yazarken bir yandan hatırlamaya çalışıyorum başka neler vardı diye. Müslüman cinler Allah’ın çok zikredildiği evleri severmiş. Müslüman olmayanlar dua duyduğu yerden kaçarmış. Bir de bu çağırma sırasında onların sevdiği kokuları sürmek işe yarıyormuş. Sevmediği kokular olursa evde çağırsan da gelmiyorlarmış. Örneğin sirke gibi. Onların âlemini anlatıyordu bir de. O da çok değişikmiş. Âlem içinde âlem varmış. Bazılarının yeri köy gibi bazılarının yeri de çok lüksmüş. Hatırladığım kadarı böyle.

Neyse biz çağırma işine geçtik. Okuyacağımız dualar belli yapacağımız şeyler belli sadece seçmemiz gereken hangi kabileyi çağıracağımızdı. O kabileler arasında şeytan da vardı. Bu bizim bildiğimiz şeytan mı yoksa şeytanının izinden giden cinler mi bilmiyorum. Ama onu çağırmaya cesaret edemedik. Seçtiğimiz kabile Kulyas kabilesiydi. Sanırım en büyük hatayı kabile seçiminde yaptık. Önce bir şey olmadı. Ben de bir şeyleri yanlış yaptık galiba gelmeyecekler dedim. Dediğim anda odanın perdesi havalandı. Odanın içinde fırtına oldu sanki. Masanın üstündeki kâğıtlar defterler yere düştü. Gelen kabile sebebini anlayamadığım bir şekilde sinirliydi. Belki de insan sevmediklerinden olabilir. Kamil korktu hemen getir şu kitabı nasıl göndereceğiz bakalım dedi. Dur dedim daha yeni başlıyoruz o kadar şeyi göndermek için mi yaptık. Geldiklerinden emin olmamıza rağmen geldin mi ey Kulyas’ın bekçisi dedim. Dememle ışık yanıp sönmeye başladı. Kalbim yerinden çıkıyordu nerdeyse. Masadan düşen defter açıldı. Boş bir sayfa geldi ve o sayfalarda yazılar oluşmaya başladı. Ne yazdığını hiç anlayamadık. Türkçe değildi. Harfler de vardı rakamlar da vardı. Öyle korktum ki göndermek zorunda kaldım. Ben gönderdiğimizi sanmışım aslında onlar bize musallat olmuş. Neyse gittikten sonra defterde yazanı anlamaya çalıştık. İkimizde en ufak bir tahminde bile

 

bulunamadık. Bunu ne yapalım ne yapalım derken bir hocaya sormaya karar verdik. O gün eve gittim. Geç olmuştu saat. Sabah babama ben bugün gelmeyeceğim sen idare et beni dedim. Eşşeoğlu eşek işi bulunca kaçıyorsun gibi laflar işittim. Neyse babam gittikten sonra ben Kamil’le beraber cami hocasına gittim. Defteri gösterdim. Hocam burada ne yazıyor dedim. Cin çağırdık şöyle yaptık böyle yaptık demedim ama. Hoca baktı anlayamadım ben, bu Arapça değil dedi. Kim yazdı bunu falan diye sordu da önemli bir şey değil hocam merak etmiştik sağ olun deyip tüydük oradan. Baktık cami hocasının çözeceği bir iş değil bu. Hüddam bulalım dedik. Ama hüddam bulmak o kadar zormuş o kadar zormuş ki… Arayınca anladık. Hüddam bulamadık ama cinci bir hoca bulduk. Musallat işlerine bakıyormuş. Bulduğumuzda akşam olmuştu. Onun yanına gittik. Defteri verdik. Bir deftere baktı bir bize baktı. Sonra defteri alıp fırlattı suratımıza. Herkes musallattan kurtulmaya çalışırken siz ölmeye mi çalışıyorsunuz dedi. Cevap vermedik. Şoka girdik ikimiz de. Kulyas kabilesi insanlardan nefret eder. Musallat olunca da canını alır. O kabileyi ancak aptal biri çağırır dedi.

 

Defterde yazan şuymuş: “Kulyas insan emrine girmez. İnsan Kulyas’a hizmet eder. Ya hizmet et ya da öl.” Nerden biliyorsunuz siz çağırmayı dedi. Hocam bize bir kitap geldi ben ondan gördüm böyle tehlikeli olacağını bilmiyordum musallat olacaklar mı bize dedim. Olmuşlar bile duymadın mı ya hizmet et ya da öl diyor. İkimiz de ağlamaya başladık. O kadar pişman olduk ki. Ne hizmeti istiyorlar bir cine nasıl hizmet edilir diye sordum. Kulyas insanın enerjisini emer. Bedeninize girip o enerjinizi sizden alır, eğer ellerinden alınan defineleri varsa bunları getirmenizi ister. İnsanlar onlar için oyuncaktır. Zalim oldukları için ölümden kandan zevk alırlar. Annenizi babanızı bile öldürmenizi isterler. Beyninize hükmederler dedi. Biz bunları duydukça daha çok ağladık. Bize bir muska yazın bir şey yapın hocam dedik. Muskayla gitmez onlar. Ancak davetle çağırıp ikna etmek ya da yakmak gerekir. Ama benim gücüm buna yetmez. Cinlerim var ama onlar kadar güçlü değil. Beni de cinlerimi de parçalarlar dedi. Biz ağlaya ağlaya çıktık oradan. Dönüşte tekrar camiye uğradık. Yatsı ezanı vaktiydi. Hoca camideydi. Gündüz gördüğümüz hocaydı. Hocam bizi kurtar biz bir hata yaptık size anlatamadım gündüz geldiğimizde utandım dedim. Hoca da çok yazık büyük hata yapmışsınız. Benim böyle bir ilmim yok. Size hüddam lazım ancak öyle birini bulursanız kurtulursunuz dedi. Bize cinlerden korunmamız için okuyacağımız duaları ayetleri söyledi. Onları da çok okuduk ama musallattan kurtulamadık. Oralara geleceğim şimdi.

Neyse biz eve gittik. İki gözüm iki çeşme annem soruyor ne oldu babam soruyor ne oldu. Yok bir şey dedim odama geçtim. Kitabı tekrar açtım belki musallattan kurtulmak için yöntemler vardır diye ama yoktu. Her şey var orası yok. Yani kitap diyor ki çağırıyorsan sonuçlarına da katlanacaksın. Ben lanet ediyorum kitabı aldığım güne okuduğum güne. Üstümü bile değiştirmeden yatağa attım kendimi. Uyumuşum. Odamın kapısı açıldı. Annem içeri girdi. Koridorun ışığı açık benim odamı da aydınlatıyor. Annem girdi yere oturdu. Elinde bir tepsi dolusu mısır. Koçan haliyle. Köylediğimiz mısır. O mısırları hiçbir şey demeden yere koydu. Baş püskül kısımları var ya Onları söküp söküp tepsiye geri bırakıyordu. Anne bu ne niye benim odamda yapıyorsun dedim. Annemin elleri o kadar hızlı ki bunu yaparken. Anne anne diyorum cevap vermiyor işine devam ediyor. Kalktım ışığı açmaya ışığı açtım arkamı bir döndüm ne annem var ne mısırlar. Ben ışığı açınca da koridorun ışığı kapandı. Annemlerin odasının önüne geldim. Kulağımı dayadım babamın horlama sesi geliyor. Annem de içerde büyük ihtimal. Ama odama gelen kim. Tekrar giremedim odaya. Kamil’i aradım. Uyuyormuş. Böyle bir şey oldu ben korkuyorum bize gel dedim. Bir üst katımızdalar zaten sessizce indi ben de kapıyı açtım. Odama o varken girdim. Anlat ne oldu dedi. Annemin kılığında geldi elinde mısır vardı dedim. O da korktu. Gel bize çıkalım burada kalmayalım dedi. Ama babam şüphelenir o zaman zaten ağlayarak geldim eve. Sabah uyanacaklar ben yokum evde çok kızarlar. Olmaz dedim. Burada kalmak zorundayız. Hem buraya gelen sizin eve gelemez mi sanki dedim. Haklısın o da doğru dedi. Cami hocasının bize söylediği duaları okuduk. Ben ömrümde o kadar çok dua etmemiştim. Sabaha kadar ettik. Dilim dönmüyordu artık öyle yorulmuştum. Abdestimizi falan da aldık.

Sabah Kamil evine çıktı ben hiç uyumadan işe gittim. Ayakta sallanıyorum uykusuzluktan. Kapının önüne çıkıp bir hava alıyım dedim. Tam önüne çıktım bir tabure var ona oturdum. Etrafa bakarken bir adam gördüm adamı tanıdım. Kitabı istemeye gelen kızın yanındaki adamlardan biri. Bizim dükkânı kesiyor. Oralarda geziyor. Ama gözü de bende. Ben içeri girdim adamı görünce. O da dükkâna girdi. Adamı hatırlamamışım gibi yaptım. Baktı kitaplara. Daha doğrusu bakmış gibi yapıyor. Ama onun ilgilendiği kitap belli. Kitabın adını söyledi yine Kitabü’l bilmem ne. Yok bizde öyle bir kitap dedim. Bana yaklaştı gözlerini dikti. O kitap sende var. Ve bana vereceksin dedi. Salağa yattım yok bende neden bu kadar önemli dedim. Cebinden yemin ediyorum size bir desteye yakın para çıkardı. Koydu önüme. Kitabı ver fazlasını veririm dedi. Parayı görünce vermek istedim ne yalan söyleyeyim zaten başıma bela olmuştu benden gitsin dedim. Adama da yalancı çıkmayım diye ben alan kişiye ulaşmaya çalışacağım ulaşırsam geri alırım dedim. O da telefon numarası bıraktı. Aramanı bekleyeceğim dedi. Adam çıktı ama ben korkudan bittim. Zaten başımda musallat derdi var ne zaman ölürüm diye düşünüyorum bir de bunlar çıktı başıma. Verecektim kitabı. Eve gidince ararım yarın da veririm bu bela biter dedim. Eve gidince aradım. Kitabı buldum size yarın teslim edeceğim dedim. Anlaştık kapattık. Kamil’i aradım sonra bize gel dedim. Bugün sen gel bizimkiler kızar her gün her gün dedi. Bir bahane buldum çıktım Kamil’in yanına. Odasında bekliyoruz. Zaman geçmiyor bir film açıyım dedi. Akşam saatleri işte. Uykumuz gelsin diye bekliyoruz. Aç bakalım ölmeden önce izleyelim diye bir espri yaptım o da güldü. Filmi açtı. Bilgisayar

 

masada biz yatakta oturmuş izliyoruz. Filmin yarısına geldik. Sağ tarafımdan bir gülme sesi geliyor Kamil diyeceğim ama Kamil solumda oturuyor. Soluma bakıyorum bir şey göremiyorum. Kamil dedim bir gülme sesi geliyor duyuyor musun? O gülen sen değil miydin dedi. Birbirimize bir bakışımız var çaresizce anlatamam. Odadan çıktık. Babası evde yok. Annesi de tavuk gibi ilk akşamdan yatmış. Odadan çıksan ne olur ki onlar her yerde. Geçtik salona. Kamil tırnaklarını yiyor. Gel evde durmayalım dedi. Ne yapalım dedim. Camiye gidip namaz kılalım dedi. Öyle mi öyle. Abdest alıp çıktık. Cami bizim eve o kadar yakın ki. Bir arka sokağında hemen. Bir arka sokağa girdik. Yemin ediyorum caminin yerinde yeller esiyor. Cami yok. Ezan okunmaya başladı. Ezan sesi yukardan geliyor. Uykusuzluktan ben karıştırdım herhalde yukarda mıydı dedim. Yukarı çıktık. Ezan sesi sol taraftan geliyor sol tarafa döndük ama gidiyoruz gidiyoruz ezan nerden okunuyor bulamadık. Gittikçe ses farklı farklı yerlerden geliyordu. Kamil yine ağlamaya başladı. Bizi camiye bile göndermiyorlar biz öldük biz bittik diyor. O ilk gittiğimiz cinci hocaya gidelim dedim. Eve gidemiyoruz korkudan camiye de gidemedik. Onun yanında duralım belki onun yanında bir şey olmaz dedim. Hocanın yanına gittik. Aramadık da çat kapı gittik. İçerde musallat hastası varmış. Bizi bir odaya aldı. Siz bekleyin dedi. Kendisi diğer odaya geçti. Sesler az çok duyuluyor. Ama anlaşılmıyor. Bağırma sesi geliyor hocanın tutun sıkı tutun dediği sesler geliyor. Biz iyice korktuk orda. Çıtımız çıkmıyor bekliyoruz. İçerde musallat uğrayan kadın nasıl kaçtıysa bir anda odadan çıktı. Bize doğru koştu. Üstümüze geldi. Çıkın buradan diye küfürler etmeye başladı. Kadının gözleri şeytan gibi bakıyordu. Bakışından korkuyorsun zaten bir de üstüne yürüyor. Ayağa kalktık duvara sıkıştık iyice. Hoca bize siz çıkın dışarda bekleyin dedi. Dışarı çıktık. Kamil bir sigara yaktı. Elleri öyle titriyor ki çakmağı sigaraya denk getiremiyor. Ben de farklı değilim. 1 saate yakın bekledik. O musallata uğrayan kadın ve yakınları çıktı içerden. Kadın geçerken yüzümüze tükürdü. İçeri girdik hemen.

 

Hocanın yanına geçtik bize niye öyle davrandı dedim. Kadının içinde cin var. Sizin neler yaptığınızı bilen bir cin. Anında zihninize girip tüm düşündüklerinizi okuyan bir cin. O yüzden size öyle davrandı. Onun da işi zor. Cini çıkaramadık. Bugün çok yoruldu diye gönderdim tekrar deneyeceğiz dedi. Geriye doğru yaslandı ee anlatın bakalım dedi. Hocam bizim durumu biliyorsunuz zaten biz çok kötüyüz. Annemin kılığında geliyorlar gülme sesleri duyuyoruz uyuyamıyoruz. Bir de bendeki kitabı istemeye geldiler hocam. Para teklif ediyorlar kitabı geri istiyorlar dedim. Sakın verme dedi. Hocam vereceğim dedim bunlar peşimi bırakmıyor bana zarar verirler dedim. Kitabı alan kim bilir ne için kullanacak öncesinde de onlardaymış kim bilir neler yaptılar verme dedi. Ama ben kararlı olduğumu vereceğimi söyledim. Neyse hoca bize yine bir şey yapamayacağını söyledi. Yok mu yönlendirebileceğiniz biri dedik. Var da burada değil. Erzurum’da bir hoca dedi. Gitmemiz imkânsızdı. Ailem hayatta izin vermezdi. Dükkânı bırakamıyorum zaten. Bir de para lazım gidip gelmeye. Gidemeyiz hocam dedim ağlayarak. Ağlamama dayanamadı herhalde. Bak oğlum ben sana daha önce de izah ettim. Benim cinlerimi o kabile parçalar. Çok zor bu. Ama çağırmayı konuşturmayı bir deneriz. Ben kendi cinlerimi buradan uzaklaştırır öyle çağırırım. İkna etmeye çalışırım. Ama bu benim için de tehlikeli olur. Bana da ne yapacakları belli olmaz dedi. En sonunda şuna kara verdik: Erzurum’daki hocayı telefonla arayacak. Ve ne yapması gerektiğini ondan öğrenecek. Erzurum’daki

 

hocayı yanımızda aradı. Ne dedi hoca oraları duyamadım. Uzun uzun konuştular. Eski model bir telefon sesi çok çıkmıyordu. Kapattı telefonu tamam dedi çağıracağım o kabileyi cinlerimi uzaklaştıracağım ve konuşacağım. Eğer yakmak gerekirse onu ben yapamam ama Erzurum’a gitmeniz gerekir dedi. Tamam hocam ne lazımsa yapalım dedim. Bugün olmaz. Alınacak şeyler var dedi. Biz eve dönmek zorunda kaldık. Saat gece yarısına geliyordu. Gelirken camiyi gördük. Duruyordu yerinde. Hemen girdik ve caminin içinde kalalım dedik. Ama kapısı kilitlenmiş. Caminin bahçesine geçtik banklar var oturduk. O cinler ne camiye ne de bahçesine yaklaşabiliyordu. Önümüzdeki evin pencerelerinde simsiyah suratlar görüyorduk ama. Dua okuduk onlar gitti. O kadar uykusuzdum ki o bankta uyumuşum ama uyuduğum en rahat en güvenli yerdi. Sabah eve gittim. Annem babam kızıp durdu. Kulaklarımı tıkadım onlara. Kitabı aldım yanıma. Dükkâna gittim. Sen gelme baba bugün ben idame ederim dedim. Çünkü alacağım parayı görmesini istemedim. Dükkânı açtım. Önüne oturdum. Bir adam geldi. Siz de bir kitap varmış beni gönderdiler almam için dedi. Evet abi gel veriyim dedim. Tam 10 bin lira para verdi bana. Kitabı aldı gitti. Öğleye doğru diğer adam geldi. Demesin mi kitap nerde almaya geldim diye. Abi az önce biri geldi aldı kitabı dedim. Sen benden başkasına nasıl verirsin diye kızmaya başladı. Ben nerden biliyim abi dedim. Dükkânın içinde beni bir dövdü bir dövdü. Esnaf zor aldı elinden. Benim burnum kanadı. Kesin kırıldı dedim. Hastaneye gittim. Şikâyetçi de olmadım. Düştüm dedim. Ben o adamlarla baş edemezdim. Hastaneden sonra eve gittim. Anam gördü ağlamaya başladı. Babam sıkıştırdı kim yaptı diye düştüm dedim ama inanmadılar. Onun üstüne korkudan 1 hafta gidemedim dükkâna. Esnaf söylemiş kavga ettiğimi. Babamla tartışıp durduk. Neler yaşadım neler. Neyse oraları anlatmayacağım.

Akşam Kamil geldi. Yüzü bembeyaz ne oldu lan sana dedim. İçeri geçti anlattı. Dolabında ne varsa dışarı dökülmüş. Odasında gölgeler görmüş. İçerden annesinin sesi gelmiş. Babası evde yok. Yatak odasına girince annesini başka bir adamla görmüş. Annesi bunu görmesine rağmen devam etmiş. O sırada kulağında öldür o namussuzu diye sesler duymuş. Mutfağa koşmuş sinirle eline bıçağı almış yatsı ezanı okunmuş. Odaya girmiş annesi tek başına uyuyormuş. Yazarken bile tüylerim diken diken oluyor. O da bize gelmiş. Hoca demişti bunlar insanları oyuncak eder annenizi babanızı öldürtür diye. O gün hocaya gidecektik zaten. Gel çıkalım dedim. Evden çıkacakken babam çağırdı. Nereye gidiyorsun dedi. Dolaşacağız biraz baba dedim. Geç otur evinde. Sokakta ne arıyorsun bu saatte dedi. Babam da karışmaz dışarı çıkmama normalde. Baba bir hava alıp geleceğiz bir şey yok dedim. Çabuk odana dedi. Artık cinler mi aklına girdi göndermedi bizi bilmiyorum. Odaya geçtik. Onlar uyuyunca çıkalım dedim. O odaya geçtik ama neler oldu. Bekliyoruz uyumalarını. Salondan annemle sesleri geliyor hala. Uyumuyorlar bir türlü. Oda çok sıcak oldu Kamil şu camı açsana dedim. Pencereyi açtı içeri doğru hafif bir serinlik girdi. Kamil pencerenin önünde kaldı öyle. Neye bakıyorsun dondun kaldın dedim. Kamil’den ses yok. Bak zaten korkuyorum yapma böyle şeyler ne gördüysen söyle dedim. Kamil bana döndü. Küfür etmeye başladı. Gözü kızarmış. O küfürleri yazamıyorum buraya. Kanalınız kapanır o derece. Ben onun Kamil olmadığını anladım. Seni öldürürüm arabanın altında ezerim parçalarını köpeklere veririm dedi bana. Dua falan unuttum o an. Aklıma gelmedi hiçbir şey. Adın ne deseniz adımı bile söyleyemezdim. İlk şoku atlattım bir çığlık attım annem babam odaya koştu. Kamil bir anda düzeldi. Niye bağırdın diyor bana. Sen az önce neler dediğini biliyor musun dedim. Babamla anneme de daha fazla yalan söyleyemedim.

 

Anlattım en baştan. Babam beni dövecekti sinirinden. Hocaya gideceğiz baba bugün dedim. Ben de geliyorum dedi. Çıktık yola annem evde kaldı. Garip anam ağlıyor sadece. Yolda yürüyoruz. Kulağımda sürekli bir ses. Annen ölüyor annen can çekişiyor gibi. Baba ben eve gidiyorum anneme bakacağım dedim. Annene ne olacak oğlum annem evde işte yürü dedi. Gitmem dedim annemin başı dertte. Kamil dedi ki bak hocaya gitmeyelim diye aklına girip vesvese veriyorlar. İnanın hocaya gidene kadar aynı sesler devam etti. Annen öldü annen kanlar içinde annenin gözlerini oydum annenin ciğerlerini söktüm. Allah kimseye yaşatmasın benim yaşadıklarımı. Neyse hocanın yanına gittik. O da bizi bekliyormuş. Yere oturduk. Babam, babamın yanında ben, benim yanımda da Kamil. Hoca bana Kamil’le yer değiştir dedi. Neden dedi bunu bilmiyorum. Bir şeyler okudu hoca. Kabilenin adını söyledi. Hemen hemen aynı bizim gibi çağırdı. Hocanın sol tarafında iki tane cin belirdi. Oturur şekilde ayakta değillerdi. Ben yüzlerini ağaca benzettim. Şöyle açıklayım. Ağaçların gövdesi kabuk kabuk olur ya öyleydi. Hoca soluna döndü. Hayırdan gelseniz sağdan gelirdiniz deyin bakalım hayırsızlar bu çocuklardan ne istiyorsunuz. Kamil yanımda bana doğru sokuluyor korktuğundan. Cin konuştu. Hizmet etmek için bizi çağırdılar dedi. Onlar sizin köleniz olmak için

 

çağırmadı sizi. Bir daha onlara gözükmeyeceksiniz. Tamam mı dedi. Cin cevap vermedi. Sizi yakmamı mı istiyorsunuz dedi. Cin değişik sesler çıkardı. Sinirlenmiş gibi. Siz gidin ben de size zarar vermeyim dedi. Cin dedi ki sen bana zarar veremezsin bu üstümdeki beden yeni öldürdüğüm beden. Onu kendime elbise yaptım. Sizi de yaparım dedi. Bu nasıl bir tehditti. Kamil bayıldı. Kafası omzuma düştü. Babamın dizine doğru yatırdık. Baktım babamın suratı da bembeyaz olmuş. Aslında hepimiz bayılmak üzereyiz. Başım öyle bir dönüyor ki. Gittim gidiyorum. Rüyada mıyım gerçekte miyim bu yaşadıklarım ne böyle diyorum. Hoca en son cine dedi ki senin çocuğun var mı? Kafasını salladı cin. Bak dedi bu da bu adamın çocuğu. Sen nasıl çocuğuna zarar gelsin istemezsen o da istemez. Cin kayboldu bir an. Babam konuştu. Onun çocuğu benim elbisem olacak. Bedeni benim dedi babam. Ayağa kalktım. Odadan çıkmak istedim. Hoca dur orda çıkma dışarı dedi. Ve ey mahlûk geldiğin yere git dedi dualar okudu ve cinler gitti. Babam öksürmeye başladı, Kustu hatta. Kamil hala baygın. Hoca bugün burada kalın dedi, O gün orda kaldık. Kamil’in ailesini aradım durumu idare ettim. Onun ailesi çok rahattı. Kamil günlerce gelmese sorun etmiyorlardı.

Biz Erzurum’a gitmeye karar verdik artık babam da yanımdaydı nasılsa. Araba da var. Sabah 6 gibi yola çıktık. Akşam 10 gibi ordaydık. Yol çok uzun sürdü. Hocayı bulduk neyse. Kaç kez kaza tehlikesi atlattık. Oralarda da sıkıntı oldu da hikâye çok uzun oldu sıkmak istemiyorum. Hoca bizi güzel karşıladı. Bizi hemen içeri aldı. Vakit kaybetmeyelim dedi. Biz Kamil’le ikimiz yere uzandık. Hoca bir elini Kamil’in kafasını koydu diğer elinin şehadet parmağını havaya kaldırdı bir şeyler okudu. Sonra aynı şeyi bana yaptı. Bir elini koydu diğer elini havaya kaldırdı. Cinleri çağırdı. Gerisini ben hatırlamıyorum çünkü cin Kamil’le benim içime girmiş. Babamın anlattığı kadarı ile anlatayım oraları. Hoca cinin bizi bırakmasını istemiş ama ben hocanın yüzüne tükürmüşüm. Ayağa kalkmışım. Cesetsiniz siz. Birazdan kabilem gelecek sizi parça parça edecek demişim. Kamil de ben konuştukça keyifle kahkaha atıyormuş. Hoca bir ateş yakıp bize yaklaştırmış. Ateş yaklaştıkça geber Adem oğlu Adem babandan de Havva annenden de nefret ediyorum demişim. Ve hoca benim koluma tutmuş ateşi. Benim kolum yanmamış ama. Hiçbir şey olmamış ama içimdeki cin acı çekiyormuş. Aynısını Kamil’e de yapmış o şekilde yakmış cinleri. Kolumdan başlayıp suratıma ayaklarıma tutmuş ateşi. Cinler yanmış. Yarım saat kusmuşumdur ayıptır söylemesi. Kamil de öyle. Ama bu şekilde kurtulmuş olduk. Rabbim kimseye düşmanıma bile vermesin bu derdi. Biz iyileşmiş olarak geri döndük. O insanlarda o kitapla ne yaptılar hiç bilmiyorum.

Hikâyemi kısa yazmaya çalıştım ama uzun oldu. Yaşadıklarım aslında daha fazla özet geçtim ben. Kimse cin çağırmaya kalkmasın. Kesinlikle yaşadım gördüm. Az kalsın ölecektim. Öyle namaz kılar kurtulurum camiye gider kurtulurum demeyin. Böyle bir hoca bulamadığınız sürece kurtulamazsınız. Çünkü bildiğiniz duaları unutturuyorlar. Gözünüze perde iniyor camiyi bile göremiyorsunuz. Dua etseniz tabi işe yarar ama zihniniz onların elinde. İstediklerini unutturuyorlar. Bu hikâye herkese ders olsun. Kimse böyle işlere kalkışmasın. Hala aynı binada oturuyoruz ve Kamil de burada. Hala en yakın arkadaşım. Merak eden olursa onu da söyleyeyim. İnşallah yayınlarsınız. Teşekkür ediyorum şimdiden, Allah’a emanet olun.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*