
İş İçin Gittiğim Köyde Yaşadığım Olaylar! | Korku Hikayeleri
Trabzon’un bir ilçesinde yaşıyorum, adım Özge. Ben yaklaşık 7-8 yaşlarında yaşadığım bir olayı anlatacağım sizlere. Her yaz fındık toplamak için köye gideriz ailecek, kalabalık bir aileyiz. Mayıs ayında erkenden gidip bahçe işlerini önceden hallederdi annemler. Yine köye gitmeye az bir zaman kala bir telefon geldi amcama. Arayan karşı komşumuzdu. Karşı tepeden bizim evleri rahatça görebiliyordu. Komşumuz amcama dün gece bizim evde ve amcamın evinde yanıp sönen ışıklar gördüğünü söylemiş. Bize yakın olan büyük amcamızın evinde de görmüş. Bizim evimizde 5-6 tane ışık amcamızın evinde 8-9 tane uçuşan ışık görmüş. Gelip evi kontrol et neler oluyor evi cinler mi bastı yoksa dedi komşumuz.
Amcam hafta sonu evi kontrol etmek için gitti. Kısa bir zaman sonra büyük babamı aradı eve hırsız girmiş galiba dedi tüm eşyalar darmadağın. Amcamızın evi de aynı şekilde ama bir fark var. Onun evinde tencere porselen takımı değerli olabilecek her şeyi almışlar. Bunun üzerine büyük babam jandarmaya haber verelim hemen dedi. Parmak izi alındı, Ankara’ya kadar gitti deliller. Bir zaman sonra sonuçları çıktı ama bize kim olduğunu söylemediler. Şüphe ettiğimiz biri vardı aslında ama neden bizim evden bir şey almadılar diye düşündük. Sadece amcamın evinden tüm eşyalar alınmış. Bizim ev sadece dağıtılmış.
Olayın üzerinden zaman geçti fındık zamanı geldi. artık hep beraber köydeyiz. Her akşam elektrik kesintisi oluyordu. Bu yüzden gaz lambası kullanırdık. Bir gece gaz yağı bitmişti. Babaannem gidin teyzenizden biraz gaz yağı alıp gelin dedi anneme ve amca kızına. Sadece onlar bu saatte dışarı çıkacak kadar cesaretliydi. Ben de ısrar ettim anne lütfen ben de geleyim sizle diye. Babaannem bir sopanın ucuna kumaş parçası bağlayıp bize meşale yaptı. Son kalan gaz yağını da ona döktü. Biz gelene kadar da babaannem fırınlı sobanın küreğini alıp kapı eşiğinde ateş yaktı. Yolda ışık olsun hem dedi. Biz yola koyulduk patikadan ilerlemeye başladık. Yollar çamur ve kaygandı. Elimizdeki meşale fazla dayanmayacak gibi görünüyordu. Yolun biraz ilerisinde yoldan alta kalan kısımda bir çeşme vardı onun yanına indik. Biraz su içip çamurlu eteklerimizi yıkadık. Annemler o sırada da birbirine ne kadar cesaretli olduklarına dair şakalar yapıyor gülüyorlardı. Tam o sırada ayak sesleri gelmeye başladı. Biz nereden geldiğini anlamadan yanımıza genç bir delikanlı geldi. Annemleri itip yere düşürdü. Meşale annemin elinden yere düşüp söndü. O anda ben çığlığı bastım. Annem bana sarılıp hemen sırtına aldı. Yolu karanlıkta nasıl bulduk yürüdük bilmiyorum. O sırada çeşmede dolan testinin sesi geliyordu ama kimseyi göremedim.
Orada biri var gibi hissediyordum
Orada biri var gibi hissediyordum ve o genç delikanlı elinde hiçbir ışık yokken yolu nasıl bu kadar iyi görüyordu anlamadık. Annemler benden daha korkmuş gibiydi. Annemin sırtından indim yolu yarıladık, teyzemizin evine vardık. Ama kapıda karabaş bizi görünce havlamaya hırıltı çıkarmaya başladı. Bizi bahçe kapısından zor duydular. Nihayet kapı açıldı, İçeriden Mustafa dede çıkıp karabaş diye bağırdı. Hemen geri çekildi karabaş. Biz kendimizi zor attık evin içine. Yüzümüz kireç gibi bembeyaz olmuştu. Teyzemiz hemen bize birer bardak su verdi içtik. Çamur içinde kalmıştık hepimiz. Mustafa dede size ne oldu ne bu haliniz diye sordu. Annemler de olup biteni anlattı Mustafa dede beni kucağına alıp okumaya başladı. O okudukça benim uykum gelmeye başladı. Annem sakın uyuma kızım eve seni kucağımda götüremem dedi. O sırada amca kızı teyzemizle konuşuyordu. O gelen gencin şehit olma ihtimali var belki de o gördüğünüz oydu. Çok eskiden çeşme yakınlarında bir genç şehit düşmüş. Onu oralarda bir yerlere gömmüşler dedi teyzem. Mustafa dede beni okuduktan sonra birer ayran verdi içtik ve beni hâlâ okuyordu içime öyle bir cesaret geldi ki artık o karanlık yolları hiç korkmadan yürüyebilirdim.
Teyzem gaz yağını hazır edip bize de kendi yedek gaz lambasını verdi ve eve geldik çok şükür. Annem beni hemen kardeşlerimi yatağa yatırdı. Hemen uyuyun dedi. Biz korkmayalım diye de salona gaz lambası koydu. Kardeşlerim hemen uykuya daldı. Bense hâlâ uyumamıştım. Salon kapısı aralık içeriden konuşulanların hepsi duyuluyordu. Arada annem gelip beni kontrol ediyordu uyudum mu diye. Tabi ben uyuma numarası yaptım her seferinde. Amcamlar hırsızlık olayı hakkında babamla konuşuyordu. Kim olabilir diye. Babaannemler ise eskiden başlarından geçen hikâyeleri hakkında konuşuyor, çeşmedeki gördüğümüz cin mi yoksa şehit olan asker mi diyordu. Gece bu sohbetleri dinlemek çok hoşuma gitmişti. Odanın kapısının açık olması da beni cesaretlendiriyordu. Babaannemin hikâyesi de çok tuhaftı. Bir akşam vakti ineği sağmak için ahıra inmiş. İneği sağıp kapıları süpürmüş ve tozları armut ağacının altına atmış. Evden getirdiği soba küllerini de yine aynı yere atmış. Bakmış ki hâlâ küllerde köz var. Su döküp söndürmüş. O gece uyku arasında sesler duymaya başlamış. Yatağının dayalı olduğu pencere altından sanki bir ordu geçiyor. Bakmış hemen camdan bu sesler ne diye. Bu saatte düğün mü olurmuş ne bu gürültü bu millette hepten şaşırmış gece vakti diyerek söylenmeye başlamış. Babaannemin yanına ayak ucundan karyolaya doğru gelen iki kadın görmüş. Atın üstünde ikisi de, biri diğerinin omuzuna binmiş şekilde. Babaannemi düğüne çağırıyorlar. İkisinin de ayakları ters ama kadınlar öyle güzelmiş ki.
Kırmızı yanaklı upuzun siyah saçlar iki yana örgülü yerlerde sürünüyormuş. Bu köyde bu güzellikte kadınlar yokmuş. Babaannem onlara kızıp gidin buradan ben sizinle düğüne gelmem demiş kovalamış onları. Sonra dönüp yatmış yastığına birden yastığın ucunda kesik bir baş görmüş. Gözleri pörtlek çok çirkin bir adam kafasıymış. O zamanlarda ölen bir adama aitmiş o kesik baş. Tövbe tövbe rüyamda karşıma gele gele o adam geldi diye anlatıyordu babaannem. O yıllarda ölen o adamın da pek iyi namı yokmuş. Kötü, zorba birisiymiş. Babaannem basmış çığlığı. büyükbabam hemen sesine uyanmış onu sakinleştirmeye çalışmış. Kuran okumuş su içirmiş.
O gece bu hikâyeleri dinlerken uyumuşum. Bir zaman sonra annemin odaya girdiğini gördüm. Sen belki de hiç uyumadın dedi. Yoo uyudum dedim. Annem hemen uykuya daldı bense sabaha kadar hiç uyumadım. Anlatılanların etkisi altında kaldım. Yatak odamızın cama yakın olan armut ağacının dallarına bakıp bakıp durdum. Odamıza yansıyan gölgeleri hep cinlere benzettim sanki dalları duvara tırmanıyordu ve o zamanlardan kalan armut ağacı olması beni korkutuyordu. Dalları cama o kadar yakın ki elinizi uzatıp kolayca koparıp yiyebilirsiniz.
Ertesi günlerde de yeni bir olay yaşandı.
Gece çatıya kocaman bir taş atılmış sesi herkesi ayağa kaldırmıştı. Ama ben o gece hiçbir şey duymamıştım zaten geceden uykusuzdum. Deliksiz uyumuşum. Babamlar artık silah taşımaya başladı. Belli ki bize karşı yapılan şeyler vardı. Her geçen gün daha da arttı bu çatı taşlama ve cam kırılmaları. Amcam ve babam nöbet tutmaya başladı. Sonra da babam çalıştığı için nöbeti amcama devretmeye başladı. Artık her gece nöbeti amcam tutuyordu. Uyku arasında gelen silah sesleri… Panikle yataktan kalkıp camdan ne oldu diye bakan annem ve yengem… Artık gerçekten sinirlerimiz gergindi. Yengem de çok küçükken korku yaşamış. Hatta onu cin sahiplenmiş diyorlar. Genelde böyle hikâyeleri çocukların yanında anlatmak istemezler ama ben her şeyi anlayacak yaştaydım. Özellikle beni uzak tutmaya çalışıyorlardı. Gidip birilerine anlatırım çocukları korkuturum diye düşünüyorlardı sanki. Ama böyle yapmaları da pek işe yaramıyordu. Çünkü her gece çocukların yanında anlatmaya başlarlardı. Sonra çocuklar duymayın bunları gidin başka odada oynayın siz dinlemeyin derlerdi. Ee tabi bu daha fazla merak uyandırıcı oluyordu.
Yengem küçükken bir gün kurbağadan korkmuş. Ağaçtan ağaca tırmanıp oynarlarmış. O akşam ne olduysa kurbağa rüyasına girmiş. Koskocaman kahverengi gözleri çok çirkin bir şeymiş. Odanın ortasında yengeme gözlerini dikmiş ona doğru bakıyormuş. Etrafı irili ufaklı birçok kurbağa yavrusu ile doluymuş. O gece hiç göz kırpmadan sabahı etmiş hemen hocaya götürmüşler okuyup muska yazmış hoca. Üzerinden hiç çıkarmasın yoksa tekrar aynı olur demiş. Köyde çeşme kapı önünde olur. Tuvaletler de dışarıda. El feneri ile giderdik tuvalete, geceleyin. Tuvalet deliğinde her zaman kurbağa olurdu onu oradan hiç alamazdık, su döksek bile gitmezdi. Kenarda öylece durup sana bakardı. Yengemin de korktuğunu bildiğim için kapıda ne kadar büyük küçük kurbağa varsa tenekeye doldurup dere kenarına gidip koyardım ama her ne hikmetse akşam vakti ezan okunduğu zaman millet abdest alacağı zaman o bıraktığım kurbağalar yine çeşmenin altında olurdu yengem bu yüzden hiç kapıya çıkıp abdest alamazdı. Öğrendiğime göre kurbağalar hep yokuş yukarı giderlermiş geriye gidemezlermiş.
Bir gün amcamın dünürleri geldi misafirliğe. Kızının kaynanası çok farklı bir şiveye sahipti. Konuşması ayrı bir komiktir. Çok şen şakrak neşeli bir kadındır. Sohbetine doyum olmaz. Yoldan yeni geldiği için üzerini değiştirmek için bir odaya girmiş tam üzerini değiştirecekken pencere demirlerinde kapkara bir yüz iri kocaman gözleriyle ona bakan bir adam silüeti görmüş. Birden sesi çığlıkları köyü inletti, yarı giyinik halde kendini evin salonuna attı. Çantasında bulunan tabancası ile camdan aşağı birkaç mermi attı. Herkes şaşkın ona bakıyor ne oldu ne gördün demeye kalmadan olduğu yere yığıldı kadın. Ayıltmaya çalıştılar gördüğü adamı tarif etmeye çalışıyordu ayıldıktan sonra. Salonun ortasında yarı çıplak halde kalmıştı ağlasak mı gülsek mi bilemedik. Ya çantasından çıkan tabancaya ne demeli kadın hazırlıklı geziyor sanki. Zaten kendi köyünde erkek gibi kendi işini kendi gören güçlü bir kadın. Kocası sessiz kendi halinde bir adam. Öylesine de böyle bir kadın yakışırdı. Artık şüpheler üzerine amcam evin arka ve ön kısmında derin çukurlar açtırdı. İçi su dolu derin çukurlar. Gelen her kimse içine düşüp boğulsun diye. Artık yetti biz ne korkular yaşadık. Olayı hep cinlere bağlamıştık. Ama artık çember iyice daralmıştı. Babamların kim olduğuna dair bir fikirleri vardı.
Bir gece yine bir nöbet esnasında fındık ağaçlarının orada karanlıkta yürüyen birini duymuşlar.
Amcam ateş etmiş. Sonra usulca o bölgeye doğru yürümüş. Galiba onu vurduk dediler bir baktılar ki vurulan kirpiymiş. Kirpinin çıkardığı sesler ve homurtular ayak seslerine o kadar çok benziyormuş ki yazık bu onun hayatına mal oldu. Çok üzüldük ama yapacak bir şey yoktu. Babamlar artık çok gergindi. O gece hiç bitmek bilmedi yerde ayak izleri buldular yakınlarda buradan geçmiş belli dediler. Tüm arazi gezildi. O gece amcamın da arkadaşları vardı. Her yerden ateş açtılar. Bilmeyen de köye terör baskını olmuş der. Derken bir ara sessizlik oldu. Annemler camları kapattı pencere altından geçen amcam sessiz olun içeri geçin o buralarda, çok yakında demiş. Biz de sessizce beklemeye başladık. Tüm ev fısıltı ile konuşuyor. Babaannem kızıyor vurup katil olacaklar başlarına iş açacaklar diye. Amcamın gözü iyice dönmüştü kesin vuracaktı onu.
Büyük amcam ve oğlu da nöbetteydi onlar da elinde silahla bekliyordu. En ufak bir seste her yere ateş ediyorlardı bir anda. Ben ve kardeşlerim kulaklarımızı kapatıyoruz. En sonunda silahlar sustu. Babam eve geldi ve anneme olup biteni anlatmaya başladı. Sakın kimseye söyleme büyük amcamın eniştesi o hengâmede bizim evin altında olan tuvalete girmiş. Suyu sonuna kadar açıp tuvalette saklanıyormuş babam tuvalete yaklaşınca suyu açmış yerini belli etmiş babamda ona kızarak bunca zaman sen miydin bunları yapan vurayım mı seni burada hemen git benim başımı belaya koyma seni vura vura gebertirim demiş. Amcam onu görse gerçekten vuracak katil olacaktı. Babam gitmesine izin verdi. O geceden sonra amcam öğrendi onu babamın bulup gönderdiğini amcam hâlâ babama kızgındır bu konuda neden gitmesine izin verdi diye. Amcamın düşüncesi vursaydım ceza bile yemezdim diyor. Aslında başından emin olsak jandarmaya haber ver tutuklat iş bitsin ama her telefon edişimizde biz olayla ilgileniyoruz bir kanıt yok şimdilik diyorlardı. Ha deyince de gelmiyor jandarma. Şimdi babam onu serbest bırakmakta haklı mıydı fikrinizi almak isterdim. Benim anlatacaklarım bu kadar şimdilik.
Diğer korku hikayeleri için okumaya devam et.
Bir yanıt bırakın